top of page

        Aşağıda okuyacağınız yazılar deneyim, bilgi ve ikisinin harmanlanmasından oluşan paylaşımları içermektedir. Doğruluğu kişiye göre değişkenlik gösterebilir, sorgulanabilir. Bu nedenle blog yazılarımın üzerine düşünüp, sunmuş olduğum fikre ya da bilgiye kimi zaman katılıp kimi zaman katılmadığınız ya da aklınıza gelebilecek her türlü soruyu çekinmeden sorduğunuz bir tartışma ortamı yaratmanız sitenin, benim ve yazıları okuyan her bir bireyin gelişimine ışık tutar. Katkı sağlamak için blog yazılarının altındaki yorum bölümünü kullanabilirsiniz.

Güncelleme tarihi: 13 Kas 2021


Kortepohja Okulu'nda 1 ve 2. sınıflara ilk İngilizce Drama Dersim

İşin içine pedagojiyi ya da psikolojiyi karıştırmadan Finlandiya'da çocuk eğitimi hakkında gözlemlerimi paylaşacağım izninizle, belki bizim çocuklara bir faydası dokunur diye...


Devlet tarafından yeni ebeveynlere verilen ücretsiz çocuğa yardım kutusu ve içindekiler

Evet Fin çocuğu dünyaya bir sıfır önde başlıyor çünkü daha doğmadan bir ay önce devlet aileye kocaman bir kutu-sonradan beşiğe dönüştürebilen- ve içinde envai çeşit bebek malzemeleri (bebek bezleri, kıyafetleri, mamaları vs.) veriyor ki maddi durumu hali hazırda çocuk büyütmeye elverişli olmayan aileler zor durumda kalmasın. Bebeğin doğum masrafları ve doktor kontrolleri ücretsiz. Sonrasında da devlet elini ailelerin üzerinden çekmiyor, her ay belli bir miktar maddi destekte bulunuyor. Yani devlet diyor ki "siz yeter ki üreyin, soyumuz devam etsin".

Bu bilinçle çocuk yapma sevdasına düşen ebeveynlerin yaş ortalaması da 20-25 arasında. Genç, dinamik, sportif anne babaları bisikletlerinin arkasındaki çocuk koltuklarıyla ya da bebek arabalarıyla sabah koşusuna çıktıklarında görmek Finlandiya için oldukça sıradan bir durum. Soğuk da onlara pek işlemiyor, hatta çocuklar soğuğa alışsınlar diye daha bebeklerken balkona çıkartıp orada uyuttukları gerçeği de kulaktan kulağa dolanıyor.

Yuva geleneği Finlandiya'da pek yaygın değil çünkü bir senelik okul öncesi program ve sonrasında üniversiteye kadar zaten çocuk ücretsiz okuma hakkına sahip. E bütün okullar aşağı yukarı aynı eğitim kalitesine sahip olduğundan velilerin çoğu çocuğunu özel okula vermiyor. Zaten özel okulların sayısı da bir elin parmaklarını geçmiyor. Çocukların hepsi bir senelik okul öncesi eğitim gördükten sonra 7 yaşında yani oyun çağlarını doyasıya yaşadıktan sonra örgün eğitimlerine başlıyor.

Peki Fin çocuklarını özel yapan ne?

  1. Eğitimleri ailede başlıyor. Aile eğitimli olduğundan çocuk psikolojisinden anlayabiliyor. Çocuk mantıksız birşey istediğinde onu bir yetişkin gibi görüp istediği şeyin neden o anda mümkün olmadığı onlara açıklanıyor. Uyku, yemek, tuvalet vs. gibi temel eğitimlerden bahsetmiyorum bile.

  2. Birey olarak değer görüyorlar. Bebek de olsa çocuk da olsa o da bir birey olarak toplumda saygı ve sevgi görüyor. Merak duygusuyla soru sorduğunda "su küçüğün söz büyüğün" denmiyor, bıkmadan usanmadan açıklama yapılıyor. "Ben mühendisim, oğlum da mühendis olacak" denmiyor, bireysel farklılıklara saygı duyuluyor.

  3. Cinsiyet ayrımı nedir pek bilmiyorlar. "Aslan oğlum", "prenses kızım" ayrımı olmadan doğan her çocuk eşit saygı ve sevgiyle büyüyor.

  4. Rahat bırakılıyorlar. 7 yaşında sırtına çantasını takmış okula yürüyerek giden bir sürü çocuk gördüm, arkadaşlarıyla şakalaşa şakalaşa, kaskı kafasında okuldan eve dönen bir o kadar daha. İlk başta bu çocuklar doğuştan "olgun" sandım sonra anladım ki biz çok "çocuk" ya da "korkak" kalmışız. Güvenlik derdine düşüp "aman çocuğa birşey olmasın" telaşesiyle çocukları paketleyip sosyallikten mahrum bırakmışız.-15 derecede bir metre karda parkta oyun oynayan nicelerinin ertesi gün farenjitten evde yattığını pek sanmıyorum. Yeterli kalınlıkta giyinip eğlenmek onlar için oldukça sıradan fakat bir o kadar da eğlenceli bir aktivite. Çocuğun illa bir hobisi olsun diye kurs yüklemesi yapılmıyor. Ailesiyle vakit geçirmesi gereken zamanda ailesiyle oluyor, oyun oynaması gereken zamanda oyun oynuyor, şayet çocuk kendi arzusuyla bir alana ilgi duyarsa, aile bunu üzerine düşüp çocuğun öğrenme isteğini pekiştiriyor.

  5. Ebeveynleri öğretmenlerine güveniyor. Eğitim programım sayesinde o kadar okul dolaştım, size yemin ediyorum bir gün olsun okulda dolaşan bir tek dahi veli görmedim. Değil öğretmene hesap sormak, okulda ne öğrendiklerini çocuklarından duymak için sabırsızlanan veliler tanıdım. Bazı özel durumlarda veliler değil de öğretmenler veli ile iletişime geçmek istiyor bu tip durumlar da bir çocuk şayet özel eğitim gerektiriyorsa oluyor.

Yukarı da bahsettiğim bir genelleme, her Finli çocuk tornadan çıkmış gibi böyle ve bu yetiştirme stili mükemmel diye birşey elbette ki demiyorum.

Sadece gözlemlerim şuna dayandığını belirtmek istiyorum; "Finli çocuklar mutlu ve huzurlu büyüyor."
 

Güncelleme tarihi: 13 Kas 2021

Finlandiya eğitim sisteminin başarı perdesinin arkasında bana göre iki önemli konu var; birincisi özel eğitime verdikleri önem, ikincisi de öğretmen yetiştirme sistemleri.

Türkiye Cumhuriyeti'nin bir öğretmeni olarak aldıkları eğitime gıptayla bakıp "keşke benim olsa" dediğim olmuştur, itiraf edeyim. Nedir mi onları bu kadar özel kılan? Üç madde ile özetleyeceğim. İzninizle;

1. Kaliteli öğretmen adayı seçimi

Kendisi master tez konum olur ve konuyu iç organlarına kadar deşip araştırmışlığım vardır. Yazdıklarıma güvenebilirsiniz. İsteyenler için referanslarımı da seve seve paylaşırım.

Öğretmen programlarından önce, Finli orta okul çocukları da aynı bizim ülkemizde olduğu gibi başarı ortalamalarını saptayabilmek adına, çoktan seçmeli soruların bulunduğu ulusal bir sınava girerler. Bu sınav sonucunda akademik olarak başarılı olanlar elenir. Ancak bizim ülkemizde olduğu gibi diğer mesleklerle aynı kefeye koyulan öğretmenleri yetiştiren kurumlara, Finlandiya'da öyle hemencecik girilmez. Öğretmenlik kavramı fazlaca önem teşkil ettiğinden, değerli bir eğitim veren öğretmen programlarına girebilmek için akademik başarının yanı sıra kişilik özelliklerini, iletişim özelliklerini, ve alan yeterliliğini de kanıtlaman gerekir. Bu nedenle 2016 yılında başlatılan VAKAVA denen ve Finlandiya'daki 7 büyük üniversitenin ortak çalışması sonucu hazırlanan ikinci aşama yer almaktadır. Bu sınavda her adaya alanıyla ilgili devlet tarafından bir ya da iki adet kitap sunulur ve adaydan bunlara çalışması istenir. Daha sonra aday kitaptaki bu bilgilerden yazılı sınava tabii tutulur. Bitti mi? Hayır bitmedi! Hadi diyelim aday yaladı yuttu ezberledi geçti sınavları, sonra? Sonra, her üniversite kendi çatısı altında ayrı bir sınav belirler. Kimi sözlü mülakat, kimi demo ders, kimi grup mülakatı yapar. Ama hepsinde ortak bir soru vardır; "Neden öğretmen olmak istiyorsun?". İşte bu soruya hakkaniyetiyle yanıt veremeyen adaya "sen git biraz gözlem yap, öğretmen ruhunu edin öyle gel" denilir. O öğrenci de özündeki gelişim sevdasıyla gider, bir sene kendini eğitir, yeniden sınava girer. Yapılan araştırmalara göre her 10 başvurudan yalnızca 1'i öğretmen programlarına girmeye hak kazanıyormuş, benden söylemesi.

Finli müzik öğretmenliği okuyan bir arkadaşım vardı. Çocuğun neşesi ve motivasyonu beni bile geçiyordu. Sırf meraktan sordum; "Kaç kere bu aşamalardan geçtin?". Çocuk hiç utanıp sıkılmadan "5 kere" dedi ve ekledi "ama sonunda buradayım".

2. Kaliteli öğretmen yetiştiren program

Finlandiya'da her öğretmenin master derecesi olması bir mit değil ama bu sistemin kendisinden geliyor. Orada öğretmenlik 3+2 sistemine dayanıyor. Öğretmen olmayı seçtiysen ne yapıp ne edip o beş seneyi okumak zorundasın. 3 senesi lisans, 2 seneside yüksek lisans olarak geçiyor. 300 ECTS'den oluşan programda mesleki bunamaya çare olabilecek mükemmel bir çözüm getirilmiş. Her öğretmen bir ana dal seçerken bir de yan dal seçebiliyor. Yani diyelim siz sınıf öğretmeni olacaksınız ama aynı zamanda beden eğitimi öğretmenliği derslerini de yan dal olarak alabilirsiniz. Böylece sahada, okuldaki ihtiyaca göre alan değiştirebilirsiniz. Staj yaptığım okulun müdürü 30 sene kadar uzmanlığı olan beden eğitimi öğretmenliği yapmış. Ancak o sene sıkılmış, kendini beden eğitiminde isteksiz görmüş ve yan dalı olan tarih öğretmenliğine geçiş yapmak istemiş.

Peki bu derslerin içeriğinde ne var? Bol bol iletişim, sosyoloji, pedagoji, yaratıcı düşünme, sorgulayıcı yaklaşım gibi 21. yüzyıl öğretmeninde var olması gereken yeteneklerin teorik bilgileri aşılanıyor. Uygulamadaysa "Normalikoulu" diye her üniversitenin bünyesinde kurulan mini okullar var. Her öğretmen adayı 50 saatlik öğretmen uygulaması dersinde buraya gidip, önceden meslektaşlarıyla iş birliği içinde oluşturduğu ders planlarını uyguluyor. Laboratuvar gibi düşünün. Maalesef öğretmen programlarının dili Fince olduğundan, grup derslerine katılıp, derslerini birebir görme şansına erişemedim. Ama niyeyse gerçekliğinden zerre şüphem yok.

3.Kaliteli öğretmen performansı ve performans sürekliliği

Merak etmeyin burayı kısa keseceğim. Neden mi? Çünkü bu standartlarda seçilip, bu standartlarda yetişmiş bir öğretmenin daha artık ne sorgulanmaya, ne test edilmeye, ne denetlenmeye, ne de değerlendirmeye ihtiyacı oluyor diye düşünüyorum ki zaten "müfettiş" sisteminin olmaması söylediklerimin bir kanıtı olsa gerek. Refah seviyesinin ayyukta olduğu, daimi bir güven ve işbirliği ortamında, hayat boyu gelişme ve öğrenme idealinde olan bir öğretmen kendini geliştirmenin bir yolunu zaten bulur. Ancak bunun yanında, devlette performansa göre değil de tecrübe odaklı olup, yıl alan öğretmenin maddi manevi her zaman yanındadır.

Bu bahsettiklerim size bir ütopya gibi geliyorsa, bana göre de öğretmenlik kavramını 7 haftalık programa sıkıştırmak başlı başına bir distopya gibi geliyor. Bir yerlerden başlamak lazım, mesela "Öğretmenler, gelecek nesil sizin eseriniz olacaktır" sözünden.


 


Güncelleme tarihi: 22 Haz 2018



Finlandiya, uzun süreler Rusya ve İsveç arasında kapış kapış giden bir kara parçası iken Sovyet Rusya nihayet emeline ulaşmış ve Finlandiya'yı toprakları arasına katmıştır. Ancak Fin halkının cesur, özgür ve kendini daimi gelişmeye adamış yapısı Sovyet Rusya'yı tehdit edecek düzeye geldiğinde, Finlandiya halkı Rusya'nın kısıtlamalarına gelemeyip bağımsızlıklarını 1917 yılında ilan etmişlerdir ve o günden bugüne Rusya'dan gelen sosyalist genleriyle oluşturdukları bir cumhuriyetle yönetilmektedir. Göllerin arasındaki büyüklü küçüklü kara parçacıklarına yerleşmiş bembeyaz tenli masmavi gözlü sadece beş milyon nüfuslu, tek dertleri aile kurup huzurla yaşamak olan bir halktır Fin halkı. Soğuk iklimin insanı da soğuk olur derler kısmına katılabilirim bir Türk olarak. Lakin şöyle bir baktığımızda Türk halkının aşırı samimi olmadığını söyleyebilir miyiz? Örneğin, yolda çevirip bir Finli'yi adres sorsan biliyorsa bildiği kadarını söyler, bilmiyorsa "bilmiyorum" der iyi günler diler yoluna devam eder, Türk halkının meraklı ve bilmese de bildiğini kanıtlama sevdasının tersine. Ha bir de aynı biz de olduğu gibi onlarda da köylü kentli arasında fark var ve Fince dilinin de aksanı şehirlere göre değişiklik gösterebiliyor.

Finceden bahsetmişken... Finlandiya'nın Fince adı Suomi'dir. Dil kökenimizin aynı olması, Türkçe'nin de Fince'nin de Ural-altay soyundan geliyor olması şaşılacak şey doğrusu. Sondan eklemeli olmaları ve "ö" harfimizin aynılığı dışında iki dilin birbirleriyle uzaktan yakından alakaları yok ve öğrenmesi de bir hayli zor. Tabi öğrenme hızı sizin motivasyonunuza ve algınıza göre değişebilir. Fince'nin yazıldığı gibi okunan bir dil olması da öğrenmenizi kolaylaştırabilir. Yalnız dikkat, "y" "ü" diye, "j" de "y" diye okunur :) Bir de Finlandiya'nın tek dili Fince değildir, İsveççe de ikinci resmi dil olarak hüküm sürmektedir.

Finlandiya bir Avrupa Birliği üyesidir ve takdir edersiniz ki para birimi de eurodur. Ah o euro yok mu euro elimi yaktı yüreğimi dağladı okuduğum süre boyunca. Yine de turistik amaçlı gidecekler için söylüyorum, diğer Avrupa Ülkeleri ile arasında öyle aman aman bir fark yok. Ha ama okumaya gidiyorsanız o zaman tavsiyem ya para biriktirin ya da gittiğiniz yerden iş bulmaya bakın.

Finlandiya'nın nesi meşhur? Bi bakalım...

Kuzey ışıkları. Doğru kuzey noktasına çıkın, Lapland şehrini bulun, Noel babanın köyüne uğrayın, Huski'lerle kaynaşın, geyikleri besleyin, kalabiliyorsanız camdan Iglo'larda kalın ve bol bol somon yiyin.


Sauna. Heryerde deneyimleyebileceğiniz birşey, çünkü Finlandiya'daki her yerleşim yerinde en az bir tane

mevcuttur. Türkiye'deki saunalardan tek farkı sıcaklığın 90 derece kadar oluyor olması. Daha farklı bir tecrübe yaşamak istiyorsanız, kışın donmuş göllere açılmış delikler göreceksiniz, 90 derece saunadan çıktıktan sonra hoppidi o deliğe atlayıverin, eminim bir daha asla unutamayacağınız bir anı olacak.

Sabahları kahve akşamları votka. Finli olmanın farzlarından biri bu rutine alışmaktır. Votkadan hoşlanmayanlar için bizdeki meşhur tarçınlı akide şekeri tadında mayhoş bir aroması olan "Glögi" içeceği de Finlilerin vazgeçilmez kış içkilerindendir. Alkollü ve alkolsüz çeşitleri olan sıcak tüketilen bir içecektir.


Moomin. Finlandiya'nın maskotu sayılan benimse pek birşeye benzemediğim beyaz bir hipopotam vari hayvan. Öncesinde çizgi film olarak ünlenmiş sonra da maskot haline gelmiş bir marka. Çocuklara hediye olarak alınabilir.



Salmiaki. Anason tadını sevenlerin mutlaka denemesi gereken, sevmeyenlerin ise yanından bile geçmemesi gereken simsiyah bir aromadır. Hemen hemen her dükkanda her türlü yiyeceğini bulabilirsiniz. Ayrıca içkisi de meşhurdur. Genelde Finlandiya'nın en ünlü çikolata markası olan "Fazer" markalı olanlarını denemenizi tavsiye ederim.

Konumu ve iklimi sebebiyle çilekeş bu halk, iş birliğinin, dayanışmanın ve toplum olabilmenin en güzel örneğidir bana göre Finlandiya. O verimsiz topraklardan bir tarım ülkesi yaratan ve sonra da bir sanayi ülkesi haline gelen, yani yoktan var eden bu ülkenin başarısının sırrı iki güzel kelimede gizli bence; saygı ve hoşgörü.

Finlandiya ne zaman Finlandiya oldu derseniz herkes 2000li yılları gösterecektir muhakkak, elbette ki bir zamanların dünya devi "Nokia"'nın altın çağından sonra. Neden mi? Ne etliye ne sütlüye karışan, kendi yağında kavrulan, sessizliğin, sakinliğin ve dinginliğin hakim olduğu bir ülke iken 2000li yıllarda Fin eğitim sistemiyle yetişen öğrencilerinin PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı)'daki diğer OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) ülkeleri arasındaki başarılarından ötürü mercek altına alındı. Oysaki Finlandiya'nın ne reklam yapmak ne de bu başarılarıyla böbürlenmek gibi bir dertleri vardı. Gittim, yaşadım, gördüm. Dünyanın en mütevazı, en egosuz, en dozunda insanları bence. Ya bana öyleleri denk geldi ya da ben çok iyimserim bilemiyorum ama şuradan pay biçebilirsiniz;

İster profesör ol ister CEO ol ister cumhurbaşkanı ol, insanlar birbirlerine ilk isimleriyle hitap ediyorlar. Resmi giyinip caka satma derdinde değiller. Ha isteyen tabi ki takım elbisesi de giyer elbisesini de ama asla kimse birbirini kıyafetiyle yargılayıp baştan aşağı süzmez. Gittiğin kurum, ev, cafe, restoran, işyeri, okul neresi olursa olsun, rahatlık birinci kuraldır, bu nedenle iç dizaynlar ona göre tasarlanmıştır.

Hayatım boyunca dünya üzerindeki ütopya arayışlarım sürecek ancak şu ana kadar ideallerine uygun ülke neresiydi diye sorarsanız, hiç düşünmeden "Finlandiya" derim. Turistik açıdan değil insan gibi yaşadığını hissetmek ve uzun süreli kalıp yaşamak için mükemmel bir ülke. Çamurdan çıkan beyaz zambakları görebilmeniz umuduyla...


 
bottom of page